Başka bir anneden olma kardeşim
Bu sözleri ilk olarak Game of Thrones’un başkarakterlerinden Tyrion Lannister’ı yorumlayan Peter Dinklage’in ağzından Nikolaj Coster-Waldau için söylerken duydum ve benim için ne kadar gerçek olduğunu farkettim. Sevgili Peter bir şekilde benim hislerime tercüman oluyordu. Senelerdir ne zaman birileri bir şekilde cesaret edip neden oğluma bir kardeş yapmadığımı sorsa bu tanıma çok yakın cevaplar veriyorum, mesela ‘Umarım oğlum kendisine kardeş olacak arkadaşlar bulur!’ diye cevaplıyorum. Bu nasıl mı mümkün oluyor?
Öncelikle ben bir ailenin sadece kan bağıyla oluşmadığına, aile olabilmek için ortak DNA dan çok daha fazlası gerektiğine inananlardan olduğumu belirtmeliyim. Hayatta yaşanılan deneyimler hepimize farklı bakış açıları katıyor, hepimiz aslında her gün küçük de olsa değişimler yaşıyoruz ve bu değişimler zamanla kişiliğimizle de bütünleşerek bizi bugün olduğumuz insan haline getiriyor. Ben de tecrübe ettiğim yaşanmışlıklarım sayesinde bugün gönül rahatlığıyla diyebiliyorum ki başka annelerden ve babalardan olma kardeşlerim var.
Bundan bir müddet önce yeni tanıştığım bir grupla farklı bir sohbetin içinde buldum kendimi. Genelde yeni tanıştığım kişilerle derin konulara girmekten kaçınıp öncelikle gözlemlemeyi tercih ederim. Ama bazen insanlar bir şekilde derin konulara cesaret ediveriyor ve konunun gidişatını kontrol etmek mümkün olmuyor; o akşam da konu gidişatı benim kontrolümden çıktı ve bir anda ana başlığımız “arkadaşlık” oluverdi. Neydi bu “arkadaşlık”? Öncelikle altını çizmek isterim ki “arkadaşlık” kesinlikle burada iki satırla anlatılabilecek bir konsept değil benim için ve fakat yine de benim bakış açımla ne olduğu üzerine bir girizgah yapmaya çalışacağım, sonrasında da zaman zaman bu başlığa geri döneceğimi düşünüyorum.
O gün ki konuşmada sorular ön plandaydı ve direk başkalarının ağzından bana yöneltiliyorlardı; karşılarındaki bu yeni kişiyi tanıma, anlama ya da memleketimizde çok kez yapıldığı üzere karşımızdaki ‘hatalıysa’ onu düzeltme çabası vardı. Diğer taraftan benim cevaplarım, senelerin verdiği tecrübeyle de sabitti, bu da ne yazık ki soğuk bir ortama sebep oluyordu zaman zaman. Daha önceleri defalarca yaşandığı gibi yine “Çoluk çocuk var mı” sorusuna “Evet, bir oğlum var” cevabım “Neden oğluna kardeş yapmıyorsun?” uygun görüşüyle devam etti. Asıl konumuza geçmeden önce, birçoğumuzun ortak derdini dile getirmeye çalışıp, onların yalnız olmadığını da göstermek için şunları söylemeden geçemeyeceğim: lütfen, rica ediyorum karşımızdakine bu kadar hassas sorular sormadan önce durup bir düşünelim; belki ortada sağlıksal bir problem var ve soruya maruz bırakılan şahsın çocuğu olmuyor, bu detayı daha yeni tanıştığı birileriyle paylaşmak zorunda mı bu kişi ya da belki maddi durumu yeterli değil bir çocuk daha dünyaya getirmeye veya partneriyle arası iyi değil ya da çocuk sevmiyor veya kendine vakit ayırmayı daha çok seviyor. Bunların hepsi birer olasılık ve daha niceleri sayılabilir. Sayın üçüncü şahıs; karşındaki kişi bunları sana açıklamak ya da durumunu seninle paylaşmak zorunda mı? Bir kişinin çocuğuna kardeş yapıp yapmama durumu ya da belki hiç çocuk yapmama tercihi sadece ve sadece o kişinin ve partnerinin karar vereceği bir konu diye düşünüyorum, haksız mıyım?
Bu küçük parantezi kapatıp ana başlığa dönecek olursak, bana yöneltilmiş bu soruya tüm kibarlığımı koruyarak ‘Eşim ve ben kendimize kardeş gibi arkadaşlar bulduk ve bir aile olduk, umarım oğlum da bizim kadar şanslı olur ve kendisine kardeş olacak arkadaşları olur.’ şeklinde cevap verdim. Niyetim konuyu daha fazla uzatmamaktı ki soruların bitmeyeceğini anladım. ‘Aaaa! Olur mu öyle şey, hiçbir arkadaşlık bir kardeşin yerini tutmaz!’ dendiğini duydum ve kendi kendime “Neden tutmasın? Ayrıca kime göre tutamaz?” diye sorgulamaya başladım. Şimdi bir düşünelim, kardeşlerimiz var ya da yok ama başımız sıkıştığında koşarak aradığımız arkadaşlarımız yok mu? Kardeşimiz olsa da birbirine kenetlenmiş bir ilişki kaçımızda var? Hayat o ya da bu şekilde kardeşlerin yollarını ayırıyor, ayırmasa da uzaklaştırabiliyor. Benzer insanlar olmayabiliyoruz; zevklerimiz, görüşlerimiz bambaşka olabiliyor; ya da hiç anlaşamayıp sadece bayramdan bayrama selamlaşıp birbirimizin hayatında olmaya da biliyoruz. Öyle ya da böyle üzüldüğümüzde ya da sevindiğimizde, bir omuza ihtiyacımız olduğunda ya da sadece sıcak bir sohbete, önce kimi arıyoruz? Benim bahsettiğim tam da buydu ve dayanaklarım kuvvetliydi. Tabi ki benim çevremde de çok güzel kardeşlik bağı olan tanıdıklarım var ve çok da şanslı olduklarını düşünüyorum. Diğer taraftan çoğumuz bu kadar şanslı olamayabiliyor. Ayrıca yine altını çizmek istiyorum, bu benim bakış açım ve benim hayatım. Sanırım en büyük bilgelik karşımızdakinin bakış açısına, yaşanmışlıklarına saygı göstermekten geçiyor.
Kendi kendime bunları düşünürken yine başka bir soru geldi: ‘En uzun arkadaşlığın ne kadar sürdü ki?’ Bu soru için özellikle teşekkür etmek istiyorum çünkü biriktirdiğim tüm güzel insanlar için evrene bir kez daha teşekkür etmeme sebep oldu. Ve bu sefer cevabım sesli oldu: En uzun arkadaşlığım benim yaşım kadar, kendisiyle altı aylıkken yanyana aynı beşiğe konmuşuz, daha da saymaya devam edebilirim; otuz senelik arkadaşlarım var, on küsur senelikler var hatta daha yeni filizlenenler var, kim bilir daha tanımadıklarım bile vardır illa ki.
Bu insanlar hayatıma durup dururken girmeye karar vermiş olabilirler mi? Tabi ki hayır. Çünkü arkadaşlık emek ister, vakit ister, el üstünde tutulmak ve değerinin bilinmesini ister. Kendimce naçizane söyleyebileceğimse, ben hayatıma giren güzel insanlarımın değerini her zaman bilmeye çalışıyorum, bu insanlara vakit ayırmaktan asla gocunmuyorum ve kurulan o bağları her zaman sevgiyle beslemeye devam ediyorum. Bu sıraladıklarım karşılıklı olduğu zamansa o arkadaşlık kardeşliğe dönüşüyor. Eminim hatalarımız oluyordur, hangimizin olmuyor ki? Ama biliyorum ki arkadaşlık sadece ihtiyacımız olduğunda arayıp taleplerde bulunmak değildir, sadece canımız sıkıldığında vakit öldürmek de değildir. Arkadaşlık karşılıklı sevgidir, saygıdır, özveridir ve narin bir çiçek gibi bakım ister, zaman ister, ilgi ister. Tüm bunların yanısıra zamanımız değerli olduğu için de sadece değecek insanları seçip biriktirir ve hayatımızın bir parçası yaparız ya da yapmalıyız.
On, yirmi, otuz, kırk sene paylaşıldıktan, beraber yaşandıktan sonra, uzaktan ya da yakından beraber yaşayıp paylaşmaya devam ediyorken bunun adı hala arkadaşlık mı olur? Kardeşlik sadece aynı anne/babadan gelmek midir? Sene de sadece bir-iki kere konuştuğun bir kardeşin varken diğer tarafta her üzüntünü, sıkıntını paylaştığın ve seninle paylaşan kişi sırf farklı ebeveynlerdensiniz diye bize kardeşten daha mı uzaktır?
Bana o gün gelen son soruyu da paylaşacağım ama cevaplamayacağım çünkü sadece soruyla karşılık verdim: ‘Arkadaşın için uçurumdan atlamazsın ama kardeşin için atlarsın değil mi?’ Hmmm… Kardeşin için çoluğunu çocuğunu bırakıp uçurumdan mı atlarsın yani? Şimdi gerçek şu ki ve neyse ki hiç birimiz hiç kimse için bir yerlerden atlamak zorunda kalmıyoruz, zira film çevirmiyoruz. Ama bir sürü kararlar vermek, tercihler yapmak zorunda kalıyoruz ki bu bambaşka bir konu. Arkadaşlık da aslında bir tercihtir, hayatımıza yeni insanlar katmaktır, yaşadıklarımızı onlarla paylaşmayı ve onların da yaşamlarının ortağı olmayı tercih etmektir. Çok uzakta olduğumuzda bile onun canı yandığında bu acıyı taa yüreğimizin derinliklerinde hissetmektir, yanyana olamadığımız zamanlarda gözlerimizde beliren gözyaşlarımızla aramızdaki bağı daha da güçlendirmektir, yüzlerimizi sadece ekranlarda görüyor olsak bile tüm hücrelerimizle yanıbaşımızda olduğumuzu bilmektir. Kolay değil kardeş gibi arkadaşlar edinmek hatta onlarla farklı farklı bir sürü aile olmak, hepsini sevmek, hepsini özlemek…
Arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin değerini bilmek dileğiyle; başka anne babalardan olma tüm kardeşlerime, özlemle şerefe!!!!
